Marta Hugas, EFSA-Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi: “Hayvan yemi de dâhil olmak üzere gıda sektörünün karşılaştığı en büyük sorun antimikrobiyal direnç (AMR). Hayvanlarda ve insan tıbbında antibiyotik kullanımı kamu sağlığı için çok önemli bir problem. AB ülkelerinde her yıl 30 binden fazla insan enfeksiyonlara karşı koyacak antibiyotiğin olmaması dolayısıyla hayatını kaybediyor."
Röportaj: Cemalettin KANAŞ
Güvenli gıda için olmazsa olmazlardan biri şüphesiz güvenli yem. Yem ve gıda sektörüyle ilgili olanların bildiği gibi, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) AB ve Avrupa Komisyonu ile yakın temas hâlinde gıda güvenliği mevzuatının belirlenmesinde önemli bir rol oynuyor. Konunun önemine binaen, bu sayımızda çalışmalarının kapsamı ve etkisi zaman zaman Avrupa’nın sınırlarını da aşan EFSA’nın bilim insanlarından Marta Hugas ile bir röportaj yaptık. Sn. Hugas ile EFSA’nın yem ve gıda güvenliği bağlamındaki rolü, teknolojinin potansiyeli, antibiyotik kullanımı ve iklim değişikliği gibi güncel konuları konuştuk. AB'de büyütme faktörlerinin kullanımının uzun yıllar önce yasaklandığını hatırlatan Hugas, diğer bölgelerde hala buna izin verildiğini ve bu durumun AMR ile mücadele için diğer önlemlerin başarısını riske attığını kaydediyor. Hayvanlarda ve insanlarda antibiyotik kullanımının kamu sağlığını tehdit ettiğini belirten kıdemli uzman, AMR’nin küresel bir sorun olduğunu bu nedenle de küresel bir çözüm gerektirdiğini dile getiriyor. Hugas, dijitalleşmenin ve teknolojinin açlıkla mücadele ve gıda güvenliği anlamındaki rolüne ise şöyle değiniyor: “Bugün açlık yaşayan 815 milyon ve 2050 yılında yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalacağı tahmin edilen 2 milyar kişinin gıda ihtiyaçlarını karşılamak istiyorsak, küresel gıda ve tarım sisteminin köklü bir şekilde değişmesi gerekiyor." Tecrübeli uzman, dijitalleşme ve teknolojinin bu anlamda birçok avantaj sağlayabileceğini ve bunların sundukları fırsatları değerlendirmekten korkulmaması gerektiğinin de altını çizdi.
Yem güvenliği hayvanlar, insanlar ve çevre için tabi ki hayati bir konu. EFSA'nın yem güvenliği alanındaki çalışmalarını okuyucularımız için açıklayabilir misiniz?
EFSA, hayvan yemi zinciri boyunca insan ve hayvan sağlığına dair riskleri değerlendiriyor. Yem güvenliği alanında, EFSA’nın bilimsel tavsiyeleri, bir maddenin hayvan ve insan sağlığı açısından etkinliğini ve güvenliğini değerlendirerek, yem katkı maddeleri için yetkilendirme sürecinde Avrupa Komisyonu’nu desteklemektedir. Yem güvenliği alanında, EFSA’nın bilimsel tavsiyeleri, bir maddenin hayvan ve insan sağlığı açısından etkinliğini ve güvenliğini değerlendirerek, yem katkı maddeleri için yetkilendirme sürecinde Avrupa Komisyonu’nu desteklemektedir. EFSA ayrıca yemlerin AB mevzuatı tarafından düzenlenen maddelerle kirlenmesini ve yemlerin koksidiostatlar tarafından çapraz kontaminasyonu gibi konuları raporlamaktadır. EFSA’nın çalışması aynı zamanda GDO’ların yemlerde kullanımını veya yem olarak kullanımını ve AB’nin BSE (Sığır Sponjiform Ensefalopatisi) / TSE (Bulaşıcı Süngerimsi Ensefalopati) yönetmeliği uyarınca hayvan yeminde kullanımı yasaklanmış materyallerle ilgili konuları da kapsamaktadır.
İnternet sitenizde, çalışmalarınızın çoğunun, Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve AB Üye Devletlerinden bilimsel tavsiye taleplerine cevap olarak yapıldığını belirtiyorsunuz. Bunu açıklayabilir misiniz? Bu organlara ne tür tavsiyeler veriyorsunuz?
2002 yılında yürürlüğe giren mevcut Avrupa gıda güvenliği sistemi, risk değerlendirmesi ile risk yönetimi arasında açık bir ayrım tesis etmiştir. İlk bölümden EFSA sorumlu iken, bahsettiğiniz kuruluşlar - yani Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve AB Üye Devletleri - ikincisinden sorumludur. Kanun koyucular diğer bilgilerle birlikte alırlar bilimsel tavsiyelerimizi ve kararlarını almak için kullanırlar.
Risk iletişimi, EFSA’nın Avrupa’daki gıda güvenliğini geliştirme çalışmalarının ikinci ayağıdır. Bilim ve tüketici arasındaki boşluğu doldurmakla ilgili: bilim insanları riski ve farklı risk algılarını değerlendirmek için çok farklı yöntemlere sahip. Tüketici olarak sıklıkla “Bu riskin benim için anlamı nedir?” endişesini taşırız. Böyle bir çeşitlilik ile EFSA'nın AB'de 500 milyon vatandaşa ulaşmak için tek bir mesaj geliştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle, gıda güvenliği hakkındaki bilgileri tüketicileri tarafından anlaşılabilir ve basit bir şekilde iletmek için risk iletişiminin sorumluluğunu AB ve Üye Devletler düzeyindeki kanun koyucularla paylaşmanın hayati önemi haiz.
EFSA’nın aldığı taleplerin yaklaşık %95’i Avrupa Komisyonu’ndan geliyor, ancak aynı zamanda Avrupa Parlamentosu'ndan da direktifler alıyoruz, örneğin, yakın zamanda, çiftlik tavşanlarının refahı hakkında bir değerlendirme yapmak için direktif aldık. EFSA ayrıca Üye Devletlerden de direktif alabilir - örneğin, beş Kuzey ülkesi bizden tolere edilebilir üst diyet şekeri seviyesini değerlendirmemizi istedi. 2021'de hazır olması gereken tavsiye, Üye Devletlerin ilave şeker tüketimi ve gıdaya dayalı diyet yönergelerinin planlanmasında tavsiyelerde bulunmasını destekleyecektir.
Dijitalleşmenin sürdürülebilir gıda zinciri konusundaki artıları ve eksileri neler? Dijitalleşme sektöre hangi fırsatları getirebilir?
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Gelişim Hedefleri çok açık bir şekilde şunu açıkça ortaya koyuyor: “Bugün açlık yaşayan 815 milyon insanın ve 2050 yılında yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalacağı tahmin edilen 2 milyar insanın gıda ihtiyaçlarını karşılamak istiyorsak, küresel gıda ve tarım sisteminin köklü bir şekilde değişmesi gerekiyor." Dijitalleşme ve teknoloji bu anlamda birçok avantaj sağlayabilir ve sundukları fırsatları değerlendirmekten korkmamalıyız. BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşılmasına katkıda bulunabilmemiz için konuya olan ilgimizi korumalı ve teknolojik değişime ayak uydurmalıyız.
İklim değişikliğinin üstesinden gelmek için ve 2050 yılında 10 milyar seviyesine ulaşacağı tahmin edilen büyüyen bir dünya nüfusunun gıda ihtiyaçlarını sürdürülebilir bir şekilde karşılayabilmemiz için eldeki teknolojiyi tam olarak kullanmamız gerekecek. Örneğin, EFSA’nın AB ölçeğini aşan bir liderlik rolü üstlendiği gıda güvenliği alanında, bilgilerin bilimsel literatürden otomatik olarak elde edilmesiyle kullanılan fırsatları vurgulayabilirim. Çalışmalarımız mevcut araştırma ve verilerin toplanmasını ve analiz edilmesini gerektiriyor ve bu teknoloji ise değerlendirme sürecini hızlandırmak için harika bir imkân oluşturuyor. Algoritmalar kullanarak çok büyük miktarlarda bilimsel verinin içeriğine bakabilir, otomatize sistematik incelemeler yapabilir, ilgili sonuçları çıkarabilir ve daha sonra incelenmeleri için bilim insanlarına iletebilirsiniz.
Bilimsel değerlendirmelerini yerine getirmek için EFSA ayrıca yapay zekâyı kullanmayı da düşünüyor. Bu amaçla, bir AB ortak yol haritası önerisi oluşturma, yapay zekânın AB düzeyindeki gidişatını değerlendirmek ve Üye Devletler ve ilgili AB kuruluşlarıyla yakın işbirliği içinde çalışma konusunda bir proje başlattık.
Yem güvenliği konusunda en çok hangi problemler bizi endişelendirmeli? EFSA olarak bu sorunlarla nasıl mücadele ediyorsunuz?
Hayvan yemi de dâhil olmak üzere gıda sektörünün karşılaştığı en büyük sorun antimikrobiyal direnç (AMR). Hayvanlarda ve insan tıbbında antibiyotik kullanımı kamu sağlığı için çok önemli bir problem. AB ülkelerinde her yıl 30 binden fazla insan enfeksiyonlara karşı koyacak antibiyotiğin olmaması dolayısıyla hayatını kaybediyor.
AMR, mikroorganizmaların antimikrobiyal tedavilere direnme kabiliyetini ifade eder. -Gıda üretiminde kullanılanlar da dâhil olmak üzere- hayvanların, kontamine yemlerden gelebilecek dirençli bakterilerin kaynağı olduğu düşünülmektedir. EFSA, antimikrobiyal direnç risklerini değerlendiriyor ve risk yöneticileri tarafından yürütülen kontrol seçenekleri hakkında bilimsel tavsiyeler sunuyor. Özellikle yem konusunda, uzmanlarımız, mikro organizmaların da dâhil olduğu durumlarda antibiyotik direnci ile ilgili riskler de dâhil olmak üzere, yem katkı maddelerinin güvenliğini değerlendiriyorlar.
AMR küresel bir sorun bu nedenle de küresel bir çözüm gerektiriyor. Haziran 2017’de, Avrupa Komisyonu antimikrobiyal dirençle mücadele için AB Tek Sağlık Eylem Planı’nı kabul etti. EFSA bu planın uygulanmasında aktif olarak katkıda bulunuyor. Plan, AB'yi en iyi uygulama bölgesi haline getirmeyi, araştırma ve inovasyonu artırmayı ve nihayetinde küresel gündemi şekillendirmeyi hedefliyor. Bu son noktada, hala yapılacak çok şey var. Örneğin, AB'de büyütme faktörlerinin kullanımı uzun yıllar önce yasaklandı, ancak diğer bölgelerde hala buna izin veriliyor ve bu, AMR ile mücadele için diğer önlemlerin başarısını riske atıyor.
Gıda ve yem güvenliğinde küresel olarak kabul edilmiş standartlar var mı? Eğer varsa, bunlar ne ölçüde uygulanabilir? Bu konudaki çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
Standartların belirlenmesi, küresel düzeyde bir siyasi müzakere meselesi.
Son yirmi yılda Avrupa düzeyinde gördüğümüz şey, üretilecek en iyi bilimin kararları bildirmesine imkân tanınması için başarı reçetesinin risk değerlendirmesi ile risk yönetimi arasındaki kesin ayrım olduğudur.
Gıda risklerinin sınır tanımadığının farkındayız ve bu nedenle, dünyadaki uluslararası kuruluşlarla yakın çalışmanın - isim vermek gerekirse, ABD, Japonya, Avustralya, Çin ve Afrika Birliği ile ortaklık kurmanın- çok önemli olduğunu düşünüyoruz. EFSA olarak, hâlihazırda bilinen ve sonradan ortaya çıkan risklerin önlenmesi ve bunlarla mücadelede, bilgi ve metodolojilerin paylaşılması yoluyla işbirliği yapılmasının gereğine inanıyoruz.
İklim değişikliğinin gıda ve yem güvenliği üzerindeki etkileri hakkında neler söylemek istersiniz? Bu konuda ne gibi önlemler alınmalı?
Bu çok önemli bir soru. Aslında iklim değişikliği sadece gıda güvencesini değil aynı zamanda gıda ve yem güvenliğini de etkileyebilir. İklim değişikliği, EFSA’nın tüm faaliyet alanlarını olumsuz yönde etkileyerek gelecekteki risk değerlendirmelerinde sorun teşkil edebilir.
Örneğin, sıcaklıkların artması ve bunun sonucu olarak değişen yağış dağılımını düşünün: daha sıcak ve daha yağışlı havalar, insan ve hayvan sağlığı üzerinde olumsuz etkilere (gastrointestinal ve böbrek bozuklukları, immün cevapta değişiklikler ve hatta bazı durumlarda kanser gibi) neden olduğu bilinen mikotoksinleri üreten gıda ürünleri etkileyebilecek küflere yol açabilir.
Diğer bir örnek, bitki sağlığını ve mahsul verimliliğini etkileyen, toprakta yeni besin maddelerinin mevcudiyetini azaltmanın yanı sıra, yeni haşerelerin meydana çıkması ve yayılmasıyla tetiklenen pestisit ve gübre kullanımına dair kalıpların muhtemel değişimi. Hava koşullarının değiştirilmesi ve aynı zamanda da yeni zararlıların ve hastalıkların yayılmasından dolayı (antibiyotik direncine potansiyel olarak katkıda bulunan) veteriner ilaçlarının ve katkı maddelerinin kullanımını da etkileyebilir.
EFSA olarak bu yeni sorunlarla; gıda ve yem güvenliğine yönelik ortaya çıkan risklerin belirlenmesi, hazırlıklı olma, uzun vadeli stratejiler ve gelecekteki risklerle mücadele için metodolojiler geliştirme yoluyla mücadele edebiliriz. Bunu, EFSA’nın çalışmalarının tüm ilgili alanlarında (pestisitler, yem katkı maddeleri, GDO’lar, bitki sağlığı) bilimsel işbirliği ve koordine arazi düzenleme temelli bir çerçeve gibi bütüncül yaklaşımlarla gerçekleştiriyoruz.
Bildiğim kadarıyla, AB çerçevesinde, evcil hayvan yemi ve su ürünleri yemlerinde yalnızca bazı belirli böcek türlerinin kullanımına izin veriliyor ve kümes ve çiftlik hayvanları için çalışmalar da devam ediyor. Bu gelecekte nasıl gelişecek? Yem ve gıda güvenliği açısından sınır nerede çizilmelidir? “Yem olarak böcek” kavramının bugünkü durumu ve geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gıda ve yem için kaynak olarak böceklere olan güvenin artması çevre, ekonomi ve gıda güvenliği açısından yarar sağlayabilir.
AB'de böceklerin bazı hayvan beslemesi alanlarında kullanılmasına zaten izin verilmiştir. Böceklerin biyolojik değeri yüksek protein konsantrasyonu gibi besleyici özellikleri ışığında, araştırmalar, tavuk gibi gıda üretiminde kullanılan hayvanların rasyonlarına bu tür yem malzemelerini dâhil etmek için beslenme stratejilerinin test edilmesinde çok etkindir. Güvenlik ile ilgili olarak, EFSA, 2015 yılında böceklerin gıda ve yem olarak üretimi ve tüketimiyle ilgili bir risk profili yayınladı. Bu çalışma, tarımsal böceklerin gıda ve yem olarak kullanımıyla ilişkili potansiyel biyolojik ve kimyasal tehlikelerin yanı sıra, alerjenite ve çevresel tehlikeleri ortaya koydu. Genel manada, böceklerin hâlihazırda izin verilen yem malzemeleriyle beslendiğindeki potansiyel tehlikelerin diğer protein kaynaklarındaki tehlikelere yakın olduğu bulgusuna ulaştık.
Bugüne kadar EFSA, böcekleri bir yem materyali veya katkı maddesi olarak değerlendirmesi yönünde bir talep almış değil. Bununla birlikte, devam etmekte olan çok fazla araştırma var ve yakın gelecekte bu konudaki tavsiyede bulunmamız istenebilir.
Gıda alanında ise tam aksine, AB'ye üye bazı ülkelerde hâlihazırda pazarlanan böcek türlerini de kapsayan böceklerle ilgili 12 Yeni Gıda başvurusu aldık. Bu başvuruların üçü risk değerlendirmesine girmiştir ve bu konudaki ilk görüşleri önümüzdeki aylarda yayınlamayı umuyoruz.