Özkan Taşpınar
Yönetim Kurulu Başkanı
Ulusal Hububat Konseyi /
Hububat, Türkiye’nin tarımsal üretiminin omurgasını oluşturuyor, hem bitkisel hem de hayvansal üretim için vazgeçilmez bir kaynak olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin hububat üretimi, küresel tahıl ticaretinde önemli bir paya sahip olup, özellikle un, makarna ve bulgur ihracatıyla dünya liderliğini sürdürüyor. Yeni destekleme modelleri ve üretim planlaması ile hububat sektöründe kendine yeterlilik hedeflenirken, Türkiye’nin ihracat gücünün daha da artması bekleniyor.
Türkiye tarla bitkileri ekim alanının yaklaşık 70’ini kaplayan hububat ürünleri (buğday, arpa, mısır, çeltik, çavdar, yulaf, tritikale), bitkisel ve hayvansal üretimimizin omurgasını oluşturmaktadır. Bu yönüyle stratejik ürün olan hububat, ekiminden ticaretine önemli bir sektör haline gelmiştir.
Türkiye hububat üretiminin 2024 yılında bir önceki yıla göre %5,4 oranında azalarak yaklaşık 39,9 milyon ton olacağı tahmin ediliyor. Bazı hububat türlerinde 2024 yılı üretim tahminleri; buğdayda 20,5 milyon ton, arpada 8 milyon ton, mısırda 8 milyon ton seviyelerindedir.
Türkiye, küresel tahıl üretiminde %1,3 pay ile 17. sırada olup, 281 milyar dolarlık dünya tahıl ticaretinde ise 6,6 milyar dolarlık ticaretiyle %2,4 lük bir pay almaktadır. Türkiye, 795 milyon tonluk dünya buğday üretiminde, 20 milyon tonluk üretimle 10. sırada olup, kendine yeter düzeyde üretim yapmaktadır.
Üretimde avantajların başında; talep edilen hammaddeye yakınlık, iç ve dış pazarlara kolay ulaşabilme imkânının bulunması gelmektedir. Genel itibariyle hububata dayalı imalat sektörünün Trakya Bölgesi, Güneydoğu Anadolu ve Orta Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaştığı görülmektedir.
Türkiye hububata dayalı mamul maddelerden; un, makarna, bulgur, bisküvi ihracatında dünyada söz sahibi konumdadır. Bu ihracat ürünleri arasında ağırlık olarak un ve makarna sektörü öne çıkmaktadır. Türkiye, yılda yaklaşık 7,5-8 milyon ton buğdaya eşdeğer mamul maddeyi dünyanın hemen her bölgesine ihraç etmektedir. Dünya buğday unu ihracatında yüzde 22 payla ilk sırada, makarna ihracatında yüzde 13 payla 2. sıradadır. Bisküvi ihracatında ülkemiz, yaklaşık 200 bin ton ile dünyada 5. sırada yer almaktadır. Bulgur ihracatında da 255 bin ton ile birinci sıradadır.
İhraç edilen mamul maddelerin hammaddelerini de ithal yoluyla karşılamaktadır. Ülkemizin, uygun hammadde temin etmesi, işleyip mamul olarak ihraç etme potansiyelini artırmasına katkıda bulunmaktadır. Dahilde işleme rejimi kapsamında hammadde ithal edip mamul olarak satışı, ticaretin genel kuralı kapsamındadır. Bu uygulamayı klasik ithalat olarak görüp, her platformda “Türkiye buğday ithal ediyor” söylemlerinin, tahıl ve tahıla dayalı ürünlerde dış ticaret fazlası veren bu ürün grubu için ticaretin kuralları ve gerçeklerle uyuşmamaktadır. Nitekim geçmiş yıllarda olduğu gibi 2023 yılında da Türkiye bu alanda dış ticaret fazlası vermiş, ithalata ödenen 3,6 milyar dolar karşılığı 4,6 milyar dolarlık ihracat geliri elde etmiştir. Böylece hububat ve mamulleri dış ticaretinde kendine yeterlilik dış ticaret fazlasıyla açık olarak görülmektedir. Yurt içinde işlenip katma değer eklenerek ihraç edilen ithal hammaddeler, ticaret dengesinde görüldüğü üzere ülkemize pozitif bir etki yapmakta olup, ticaret dengesi ihracat lehine fazla vermektedir. Bu sezon TMO’nun almış olduğu tedbirler kapsamında buğday ithalatının durdurulması, ihraç ürünlerin hammaddesinin yerli üründen sağlanmasını sağlamış, iç piyasanın regülesine olumlu yansımıştır.
Gıda Güvenliğimizi Teminat Altına Almalıyız
Türkiye’de tarım sektörü son 20 yılda önemli yapısal dönüşümler yaşamıştır. Tarımın geleceğine yön verecek politikalar uygulamaya geçmiştir. Son dönemde hayata geçen; üretim planlaması ile de ilişkilendirilen yeni destekleme modeli, bitkisel üretim tip sözleşmesi, çiftçi kayıt sistemi yönetmeliğinde değişiklik, Ulusal Su Kurulu’nun kurulması ile başta hububat olmak üzere tarımsal üretim daha sağlıklı bir zemine kavuşma imkânı yakalamıştır. Buradaki hedef hububat üretimini ülkemizin ihtiyacı oranında dengede tutmaktır. Çünkü nüfus artışı, göçmen nüfus, artan turist sayısı, gönül coğrafyamıza yapılan yardımlar ve coğrafyamızda yaşanan karışıklıklar tüketimi doğrudan etkilemektedir. Hububata bağlı Covid-19 salgını ile başlayan süreçte makarna, bulgur gibi temel gıda bazında buğday ürünleri tüketimine yönelik talep giderek artmıştır. Bu durum ülkemiz gibi buğday ürünleri ihracatı yapan ülkelerin avantajının devam edeceği öngörüsünü desteklemektedir.
Ülkemizde yıllardan beri üretim planlamasının olmaması değişik platformlarda dile getirilir, arz fazlası ürünlerdeki pazarlama sorunu ve değerinde satılamama, eksikliği olan ürünlerde ise ithalat ve temin sorunları ile bunların yıldan yıla değişkenlik göstermesi, tarımsal üretimin bir numaralı açmazı olarak vurgulanırdı. Bu konu ilk defa 14 Mart 2023 tarihinde yasal zemine oturtulmuş, akabinde ise “Tarımsal Üretim Planlaması Hakkında Yönetmelik” yayınlaşmıştı. Geçen bir yılı aşkın sürede, yerelde ve merkezde yoğun teknik çalışmalar yapılırken, tüm toplum kesimlerinin görüşleri alınarak, uygulamanın toplum ihtiyaçları ile de uyumlu olması ve toplumsal kabulün güçlü olması yönünde adımlar atılmıştır. Tüm bu uzun süreli ve kapsamlı hazırlık ve çalışmalar meyvesini vermiş ve 28 Ağustos 2024 tarihinde yayınlanan 8859 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile uygulamaya geçilmesi aşamasına gelinmiştir. Bu süreç, Türk tarımı açısından ‘sessiz bir devrim’ olarak ifade edilebilir. Böylece bitkisel üretim yeni destekleme modeli ve üretim planlaması ile; başta su ve toprak olmak üzere doğal kaynakların korunması, stratejik ürünlerde kendine yeterliliğin sağlanması, pazarlama sorununun çözülmesi ve üretici gelirlerinin artırılması hedefi elle tutulur hale gelmiştir.
Bitkisel üretim planlaması ile ilişkilendirilen yeni model ülkemiz tarımı açısından önemli bir fırsat olup, sektörün tüm paydaşlarının desteği ile büyüyecek ve kendini geliştirecek bir sürece evrilme potansiyelindedir. Model stratejik ürünlerin bazılarında kendine yeterliliği veya üretim artışını, bazılarında ise kendine yeterlilikle birlikte ihracat için üretim potansiyelini ortaya çıkarma hedefindedir. Bitkisel üretim alanımızın yaklaşık 15 milyon hektar civarındaki kısmının, yani %75’inin üretim planlaması kapsamına alındığı anlaşılmaktadır. Destekler ilk defa üretim sezonundan önce açıklanmakta ve 3’er yıllık periyotlar halinde devamı öngörülmektedir. Böylece desteklerin yönlendirici ve üretici tercihini ortaya çıkarıcı etkisi beklenilmektedir. Destekler sade, basit, kolay anlaşılabilir ve uygulanabilir şekle dönüştürülmüştür. Modelin dinamik olması nedeniyle destek katsayısı tutarının günün şartlarına göre güncelleneceği gibi, diğer unsurların da gelişmeye açık olduğu anlaşılmaktadır. Desteklerin alan bazlı olduğu ve nakdi olarak ödeneceği ortaya koyulmuştur. Havzalarda hangi ürünlerin planlamaya konu ürün deseni arasında yer alacağı konusunun yerelde sektörün tüm paydaşlarının katılımı ile belirlenmesi, sistemin yaygın kabulü açısından önemli görülmüştür.
Destekler; temel destek, planlı üretim desteği, su kısıtı desteği, üretimi geliştirme desteği, kırsal kalkınma desteği ve fark ödemesi desteği şeklinde sınıflandırılmıştır. Desteklerin genellikle destek katsayısı değeri (dekara 244 TL) üzerinden, her destek kalem için belirlenen destek katsayısıyla ilişkilendirildiği görülmektedir. ÇKS’ya kayıtlı tüm çiftçilerin temel destekten yararlanacağı, bu desteğin ilgili üründe mazot giderinin %50’sini ve gübre giderinin %25’ini karşılama hedefi güttüğü ve mevcut desteğin oldukça üzerinde olduğu değerlendirilmektedir. Planlı üretim desteğinin stratejik 13 ürün ve 1 ürün grubunda, ilgili havzalarda bu ürünlerin planlamaya konu ürün deseni arasında yer alması durumunda verileceği ve temel destek tutarı kadar tutarın ilavesi ile belirlendiği görülmektedir. Temel destekle birlikte planlı üretim desteğinin ilgili üründe mazot giderinin %100’ünün, gübrenin %50’sinin desteklenmesinin hedeflendiği ve gerçekçi olduğu görülmüştür. Model; sürdürülebilirliği ve çevreyi özellikle de toprak ve su kaynaklarını koruması hedefi yönüyle de özgünlük içermektedir. Yeraltı su kısıtı olan 11 il ve 52 ilçede o havza için yetiştirilmesi istenen ürünleri tercih eden çiftçilere, münavebe kurallarına da uymaları şartı ile ilave teşvik ödenecektir. Böylece ilgili ürün veya ürün grubunda bu havzalarda belirlenen türlerin ekilmesi şartı ile mazot ve gübrenin tamamının karşılanabileceği görülmektedir.
Üretimi geliştirme desteği altında verilen sertifikalı tohumluk destekleri önemli ölçüde artırılmıştır. İlk kez üniversiteler ve kamu araştırma kuruluşlarınca ıslah ve tescil edilen çeşitlerin sertifikalandırılan mısır, ayçiçeği ve pamuk tohumluklarına destek verilecek olması, pamukta ise bu kapsamdaki tohumluk kullanımına ilave destek verilecek olması yerli ve milli tohumculuk sektörünün gelişimine katkı sağlayacağı değerlendirilmiştir. Ancak, destek kapsamı içerisine yerli ve milli özel tohumculuk sektörünün de dahil edilmesi gereklilik arz etmektedir. Ayrıca, katı organik gübre ve organomineral gübre kulanım desteklerinin, biyolojik ve biyoteknik mücadele destekleri ile organik ve iyi tarım desteklerinin artırılarak devam edeceği anlaşılmaktadır.
Lisanslı depolarda listelenen ürünlerde kira desteğinin Ticaret Bakanlığı’nın belirlediği tarifenin %75’ini karşılayacak düzeyde belirlenmesi, ürününün pazar değerini buluncaya kadar muhafazasını teşvik etmeye etkisi olacaktır.
Tarımsal yayım ve danışmanlık desteğinin önemli ölçüde artırılması önemli olmakla birlikte kurumsal yapılar üzerinden verilen danışmanlık kotasının iki katına çıkarılması, bilimsel bulgu ve teknolojilerin üretime yön vermesi beklentilerini güçlendireceği düşünülmektedir.
Arz açığı olan ve planlama kapsamına alınan ürünlerde üretim yılındaki maliyetler ile iç ve dış piyasalardaki fiyatlar dikkate alınarak gerektiğinde fark ödemesi yapılacak olması önemli görülmüştür. Ancak bu ödemelerin ilgili ürünlerde hasat öncesi belirlenip, ilan edilmesi sistemin sürdürülebilirliği açısından kritik önemdedir.
Bu nedenle özellikle destek politikaları, üretim karlılığının azalması, çiftçilerin farklı ürünlere kayması karşısında azalan buğday ekim alanlarını üretim planlaması ile yeniden 8 milyon hektar seviyesine çıkarılması hedeflenmelidir. Üretim planlaması ile de ilişkilendirilen yeni destek modelinin önerilerimiz ile geliştirilmesi halinde, bu hedefin gerçekleşebileceği kanaatindeyiz.