Shah Hasan, PhD
Technical Manager
AB Vista
İğne yapraklı ağaçlardan elde edilen reçine asitleri, Asya ve İskandinav geleneksel beşeri tıbbında antik çağlara kadar uzanan tarihsel uygulamaları olan fitokimyasalları temsil etmektedir. Reçine asitlerinin yem içi uygulamaları üzerine yapılan son araştırmalar, bu bileşenin benzersiz etkisini ortaya koyuyor.
Yarım yüzyıldan uzun bir süredir, antimikrobiyal büyüme faktörleri (ABF) hayvansal üretimde belirleyici bir rol oynuyor. Son yıllarda antibiyotiklerin aşırı kullanımına ilişkin endişelerin artması üzerine ABF olarak kullanımlarını kısıtlayan düzenlemeler getirilmiş ve antibiyotik alternatifleri üzerine daha fazla araştırma yayınlanmıştır. Ancak, şaşırtıcı bir şekilde, ABF’lerin tam etki mekanizması hakkında halen bilgi eksikliği söz konusudur.
Araştırmalar iki ana hipotez etrafında yoğunlaşmıştır. Bunlardan ilki ve en çok araştırılanı, antibiyotiklerin bağırsakta yaşayan mikrobiyotanın bileşimi üzerindeki etkisidir. İkincisi ise antibiyotiklerin başta inflamatuar yanıtta rol oynayan hücreler olmak üzere konak hücreler üzerindeki doğrudan etkisini incelemektedir ve bu konu akademisyenlerin ilgisini çekmiştir (Niewold 2007).
Büyük ihtimalle her ikisi de ABF’lerin etkinliğinin sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır; etkiler birbirine bağlı olabilir. İnflamasyondan etkilenen bağırsak bütünlüğüne odaklanırsak, epitel hücreleri tarafından kullanılan metabolitleri sağlayan mikropları uyararak dolaylı olarak ya da inflamasyonun olumsuz etkisini azaltarak doğrudan destekleyebiliriz.
BAĞIRSAK SAĞLIĞI, SORUNLAR VE İNFLAMASYON
Bağırsak sağlığı, besin maddelerinin sindirimi ve absorpsiyonu için kritik öneme sahiptir ve bu sebeple hayvan performansında kilit bir faktördür. Sindirim sistemi üzerinde baskı oluşturan yüksek yem alımı sebebiyle yüksek performanslı hayvan ırklarında bağırsak sağlığı sorunları çok yaygındır. İnce bağırsakta sindirilemeyen ve absorbe edilemeyen aşırı besin maddeleri disbiyozu (yani bağırsak sistemindeki mikrobiyota bileşiminde faydalı olmayan bir değişim) tetikleyebilir.
Bağırsağın alt kısmında (arka bağırsak) faydalı mikrobiyotadan oluşan gelişen bir topluluğun teşvik edilmesi, genel hayvan sağlığının desteklenmesinde çok önemli bir rol oynar. Arka bağırsaktaki mikropların sindirilemeyen liflere ihtiyacı vardır - arka bağırsakta sindirilebilir besinler olmamalı, bunun yerine nişasta olmayan polisakkaritler (NSP) bulunmalıdır.
NSP laktat ve asetata - ara metabolitlere - parçalanabilir ve bunlar daha sonra kısa zincirli yağ asitleri (KZYA), propiyonat ve bütirata dönüştürülür. Bu KZYA’lar konak epiteli için bir enerji kaynağıdır. İnce bağırsak sindirimi ve emilimi sıkı bağlantı sızıntısı, inflamasyon ve disbiyoz (üçlünün tetikleyicileri olarak da bilinir) veya başka bir sebebe bağlı olarak engellendiğinde, bu durum arka bağırsakta aşırı miktarda proteinin bulunmasıyla sonuçlanır. Bu da Protobacteria (Desulfovibrio) ve Enterobacteriaceae (Salmonella) gibi patojenik bakterilerin büyümesine yol açar.
Beslenme stresörlerinin yanı sıra, bağırsak bariyerinde işlev bozukluğuna yol açan herhangi bir çevresel stresörün (örneğin ısı) inflamasyonu tetikleyeceği tespit edilmiştir. Bağırsak bariyerinin hasar görmesi, potansiyel olarak zararlı bileşiklerin ve mikroorganizmaların - Enterococcus cecorum’un bir örneği olduğu bakteriyel translokasyon - bağırsak lümeninden portal dolaşıma ve oradan da doğrudan diğer organlara sızmasına izin verir. Bağırsak sağlığındaki küçük aksaklıklar bile üretim hayvanlarının genel sağlığı ve performansı üzerinde zararlı etkilere yol açabilir.
İNCE BAĞIRSAK MUKOZASININ BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAK
Tamamen sağlıklı hayvanlarda bile gastrointestinal (Gİ) kanalda her zaman belirli bir düzeyde ‘fizyolojik İnflamasyon’ olduğu iyi bilinmektedir. Yukarıda bahsedilen stres faktörlerinin sebep olduğu patolojiler, lüminal antijenlere karşı aşırı bir lokal bağışıklık tepkisiyle sonuçlanabilir. Bu da çeşitli derecelerde bağırsak hasarına yol açan patolojik bir süreci teşvik eder.
Matriks metalloproteinazlar (MMP’ler), ekstrasellüler matriksin tüm bileşenlerini bozma yeteneğine sahip bir nötr proteaz ailesidir. Normal fizyolojik şartlarda, MMP’ler çok düşük seviyede, genellikle latent formda üretilir ve düzenli doku döngüsünde yer alırlar. İşlevleri, metalloproteinazların doku inhibitörleri (TIMP’ler) tarafından düzenlenir. Bununla birlikte, inflamasyonlu dokuda MMP’ler fazla üretilir ve/veya TIMP’lerin aktivitesi MMP’leri bloke etmek için yeterli değildir. Bu süreç mukozal degradasyona büyük katkıda bulunarak nekrotik enterit gibi hastalıklara ve dolayısıyla önemli mali kayıplara yol açabilir.
İğne yapraklı ağaçlardan elde edilen reçine asitlerinin hücre dışı matrikste MMP’lerin (MMP2, MMP7, MP9) parçalama aktivitesini inhibe ettiği tespit edilmiştir. Reçine asitlerinin takviyesi yoluyla MMP aktivitesi üzerindeki en derin etki ileumda gözlenmiştir (Şekil 1) ve hem kolajen tip I hem de kolajen tip IV parçalama aktivitesinde azalmaya yol açmıştır.
Her iki kolajen alt tipi de bağırsak duvarının yapısal bütünlüğü için önemlidir: kolajen tip I, hücre dışı matrisin ana destekleyici bileşenidir; kolajen tip IV ise epitel hücrelerini destekleyen bazal membranın ayrılmaz bir bileşenidir.
Bununla birlikte, MMP7 daha çok yaralı epitel ile bağlantılıdır ve düzenli epitel yenilenmesinde rol oynamıyor gibi görünmektedir. Kadherinler ve okludinler gibi hücreler arası bağlantı moleküllerini parçalayarak epitelyal bariyer bütünlüğünü bozar. İğne yapraklı reçine asitlerinin MMP7’nin hem latent hem de aktif formlarının kolajenolitik aktivitesini azalttığı kanıtlanmıştır.
Piyasada Progres® adıyla satılan reçine asitlerinin hayvan yemlerinde kullanımı, AB Vista›nın yenilikçi ve kanıtlanmış bir konseptiyle karşımıza çıkıyor. Özellikle, iğne yapraklı ağaçlardan elde edilen reçine asitleri, Asya ve İskandinav geleneksel beşeri tıbbında antik çağlara kadar uzanan tarihsel uygulamaları olan fitokimyasalları temsil etmektedir. Reçine bazlı ürünler tarihsel olarak yara, bere, basınç ülserleri ve ciltle ilgili çok çeşitli sorunların tedavisi de dâhil olmak üzere çeşitli tedavi amaçları için kullanılmıştır. Bu köklü bilginin çağdaş hayvan yemi uygulamalarına entegre edilmesi, doğal reçine asitleri için orijinal bağlamların ötesinde potansiyel uygulama genişliğinin önemini ortaya koymaktadır.